14 Kasım 2008 Cuma

yarım kalan...

kadın ve adam,
adam yassı,
kadın yaşlı,
adam yaslı...

bir gölün kıyısında buluştular, en tenha ağacın dibine oturdular. bir süre susuştular, bir süre üzülüştüler bu durumdan öte ikiside aynı konuda büzüştüler. vakti gelmişti ayrılığın, farkındaydılar, fakat söyleyemediler. söyleyemedikleri her zaman diliminde bir dilim daha susuştular, bakıştılar. "sen sus gözlerin konuşsun" söylemi "cuk" diye oturmasa da ayakta bir yolcu kıvamında ilerliyordu bu susuşmada. dışarıdan görseler kendini gülerlerdi, yine susuşur, bakışırlardı ama adam biraz şakacı olduğundan "bu susuşmada bana yer yoksa güzelim, farketmez ben gözlerinde de giderim" derdi fakat bu hikayenin içinde şuan ne kendilerini ne de geleceği görebilecek durumdaydılar çünkü bir susuşmanın tam karar anında zaman hakiminin hükmünü el,pençe,divan bekler haldeydiler...

bu susuşma on dakika kadar sürdü ya da sürmedi, adam şakacılığından değil, bizzat böyle bir durumun acemiliğinden bu susuşmaya son verdi. bakışmalara devam...

- bir kedi aldım çok güzel.

kadın gülümsedi ve dedi;

- ne güzel...

bozulmuştu susuşmanın ayarı bir kere...

- aslında yersiz bir yerde, yerli yersiz bir detay oldu değil mi?
- biraz, sanki, galiba ama önemli de değil, hoş...
- biraz mı, sanki mi, galiba mı?
- biz buna üçünün toplamı diyelim, oranı sen çıkart.
- üç bilinmeyenli denklem kıvamında diyorsun.
- biraz...
- bu sefer tek "x" ile kurtardık desene.
- galiba.
- iki oldu.
- sanki...

karma-karışık, saçma-sapan bir yolda bilinmezlik içerisinde tutarsız bir denklem ile ilerliyordı ki kadın giriverdi mevzuya...

( daha sonra tamamlıyacağım bu yazıyı... )

0 yorum: