15 Aralık 2008 Pazartesi

loş ve kısmen hoş bir akşamüstü


Loş ve kısmen hoş bir akşamüstü. Boyası yer yer dökülmüş üç duvar, salona açılan ahşap, eski bir pencere ve gökyüzü. Ağzımda ölüme merdiven dayayan bir sigara, elimde yanmamak için direnen iyi kalpli ama sinir bozucu bir çakmak…

Dilimde tatlı bir küfür ve ilk nefes…

Ciğerlerimin en ücra köşelerine kadar doldurduğum sigara dumanı acı bir öksürükle beraber derin bir rahatlama hissi uyandırmıştı bedenimde. Rahattım artık, bir o kadar da hazır oluyordum yaşayacaklarıma. Sağ elimde iki parmak arasına sıkıştırdığım sigara, sol elim hayatım kadar “delik” cebimde. Delilik an meselesi ve atlamak için dördüncü kattan, loş ve kısmen hoş bir akşamüstü…

Dur!

Düşün iki dakika, acelen ne? Hem sigaran bitmedi daha. Pakette üç dal var… Son kalan mal varlığını “büyük bir mallık” yaparak tüketmeden mi gideceksin bu dünyadan? Acele etme, tadını çıkart. Aklından ölümün adını çıkart, git içeri, kutusundan kemanı çıkart, buz dolabından -annenin pazardan aldığı kadar tatlı olmasa da- son paranla aldığın nane şekerini çıkart, babadan kalma kemanınla iki nağme çıkart, ama önce elini cebinden çıkart…